Atlıkarınca

Sunay Akın'dan...

Bir atlıkarınca görmek, günün tüm yorgunluğunu alır yüreklerden; en suratsız, en karamsar insanı bile güldürür. İstanbul akşamında ışıldayan atlıkarınca, gece gezmesine gitmek için hazırlanan bir kadının kulağına taktığı küpe gibidir; o denli zarif, o denli ışıl ışıl… Atlıkarıncanın İstanbul’da boy gösterdiği ilk günlerde adı ‘atlı karaca’ydı. Bunun nedeni, bir at ile bir karacanın yan yana oluşuydu. Erkek çocukların ata, kız çocukların ise karacaya binmesi düşünülmüştü. Ne var ki kız çocuklar da ata binmek isteyince karacalar kaldırıldı ve yerlerine at konuldu. Böylelikle atlı karaca ‘atlıkarınca’ya döndü!..

Panorama 1453 Müzesi

Hayatımıza renk katmak ve zamanımızı faydalı bir şekilde değerlendirmek için birkaç arkadaş her hafta bir müzeyi gezmeye karar verdik.Bu haftaki durağımız Topkapı'da ki Panorama 1453 Fetih Müzesi oldu.

Müze dediğime bakmayın,sanki bir dünyanın içerisine giriyorsunuz.Müze küçük ve ziyaretçi sayısıda fazla olunca,içerdekiler çıkınca yeni ziyaretçileri alıyorlar.Biz de heyecanla girmeyi bekliyorduk.Merdivenlerin başında beklerken Fatih Sultan Mehmet ve fetihle ilgili yazıları okuyorduk.Merdivenden yukarısı baya karanlık duruyordu..Hani sinema salonuna girerken karanlık bir koridordan geçersiniz ya aynen öyle gözüküyordu.Ama sonradan anladık ki hiçbir şey göründüğü gibi değil.Dışardan bakmak başka,içinde olmak başka şeymiş.(Felsefi sözlere dikkat lütfen :))

Merdivenlerde çıkınca tam ne olduğunu seçemeden,eliniz güneş gözlüğünüzü ararken bir de bakıyorsunuz ki ne güneşi ! kapalı alandasınız.Güneş sandığınız şey ise panoramik bir resim ve sanırım ışıkla aydınlatılmış.
Zaten müzenin tanıtımında ; ziyaretçiler ilk 10 saniye şaşırıp kalıyor diyor ve aynen böyle de oluyor.
Müze çok küçük 15 dakikada gezilmesi gerekiyor.Ve genelde okullar geldiği için fazla kalabalık ve gürültülü.İstanbul'un fethinde bile belki bu kadar ses,kargaşa yoktur :) İnsan hiç çocuk olmamış gibi büyünce hemen de söyleniyor bu çocuklara.Biraz sessiz olun,hişşttt diye.Yaşlandık mı ne :)

Müzenin çok güzel resimlerini çektim,en kısa zamanda paylaşacağım.

Müze kart geçmiyor.Giriş ücreti 5 tl,öğrenci içinde 3 tl.Ayrıca sesli anlatım var o da 5 tl.Biz almadık ama siz alın ve anlatımı da dinleyin.Daha zevkli olur.


Müzenin sitesindeki tanıtım

Burada İstanbul'un fethine yeniden tanık olacak ve kente giriliş anını neredeyse aynen yaşayacaksınız. Macar topçu ustası Urban'ın döktüğü toplara dokunup Kostantinopolis'in surlarına doğru onların patlamalarına şahit olacaksınız. Sultan II. Mehmed'in binlerce askerinin tekbir seslerini ve Mehter Marşı'nı duyup, belki de eşlik edeceksiniz.
Panorama’nın kalbi olan resim, 38 metre çaplı bir yarım küre üzerine yapılmıştır. Yarım kürenin iç yüzeyini kaplayan resim, 2350 m2 olup, resimle ziyaretçi platformu arasındaki 650 m2'lik 3 boyutlu objeler platformuyla birlikte, toplam 3000 m2'lik dev bir büyüklüğe ulaşmakta ve ziyaretçiyi her yönden kuşatmaktadır.
Müzenin, panoramik resim ile ilgili çalışmalarına 2005 yılında başlanmış, 2008 yılında tamamlanmıştır. Bu çalışma 8 sanatçı tarafından yapılmıştır. Resimde 10.000 figür çizimi vardır.
Çerçevesi ve sınırı olan bir resim, ne kadar derinlik ve üç boyut duygusu uyandırırsa uyandırsın çerçevesini ya da sınırını görebiliyorsanız, onun sizden ne kadar uzakta asılı olduğunu anlarsınız. “İSTANBUL 1453 Panoramik Müzesi”ndeki çalışmada resmin bittiği yer diye bir şey olmadığı için, resme bakan kişi optik alışkanlıklarıyla eserin gerçek boyutlarını kavrayamayacaktır. İzleyici, platforma çıktığı anda 10 saniye kadar sürecek bir şok yaşamaktadır. Bu durum, resmin gerçekliğini ve boyutlarını kavramayı sağlayacak referanslar, başlangıç ve bitiş gibi dayanak noktaları bulamamanın şaşkınlığıdır. Burası insana, kapalı bir mekâna girildiği halde, bir şekilde tekrar üç boyutlu dış mekâna çıkılmış duygusunu yaşatmaktadır.

http://www.panoramikmuze.com/

Mantık oyunları

Reçetenize zihin açıcı,sıkıntı giderici,dert tasa unutturucu bir kitap yazıyorum.Edininiz lütfen :)

Yahya Kemal Beyatlı ve Nazım Hikmet



Yahya Kemal Beyatlı,Celile Hanım'a tutkundur,aşıktır ama onların aşkı mutlulukla sonlanmayacak bir aşktır.Yahya Kemal evlenmeye bir türlü yanaşmaz.

Celile Hanım,sevdiği adamdan aldığı son mektuptan sonra ülkesini terkedip Paris'e yerleşir.

Celile Hanım,Nazım Hikmet'in annesi,Yahya Kemal'de hocasıdır.Yahya Kemal'in, bir gün pardesüsünün cebinde eline bir kağıt takılır.Kağıtta,"Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz" yazmaktadır.Celile Hanım'ın bu mektuptan asla haberi olmaz.Ve aldığı son mektupla ülkesini terkeder.

Yahya Kemal'in meşhur şiiri sessiz gemi aslında bu aşk için yazılmış.

                  Sessiz Gemi
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden

Yahya Kemal hiç evlenmez.Öldüğünde evraklarının içinden iki kurmuş çiçek yaprağı olan bir zarf bulunur.Üzerinde "Bu zarfın içindeki hatıra,19 Ağustos 1930'da Sirkeci garında gece saat 10'da veda ettiğim aziz bir kadının göğsündeki çiçektendir.Koparıp verdiği bu iki yaprağı daima muhafaza edeceğim." yazmaktadır.
 
kaynak

Gap Notları (3)

Asur Mahkemesi

Asur mahkemesinde haklı taraf bulunamadıysa her iki taraf sala bindirilip Fırat nehrine atılırmış.Hangi taraf haklıysa Fırat onu sağ bırakırmış.

Fırat haklıyı buluyor muydu acaba ?

    

Gap notları (2)


Antalya ismi Kral Attalos'tan geliyormuş.

Yaygın bir inanışa göre bundan 2 bin yıl kadar önce Bergama Kralı II. Attalos en gözde akıncılarını; “Gidin, bana bu yeryüzü üzerinde öyle bir yer bulun ki, bütün kralların, bütün hükümdarların gözü kalsın. Öyle bir yer bulun ki, hiç kimse gözünü oradan ayıramasın. Gidin bana yeryüzünün cennetini bulun.” diye göndermiş. Akıncılar, bu emirle işin zorluğunu, bir anlamda olmazlığını bile bile yola koyulmuşlar, diyar diyar dolaşmışlar. Haftalarca ve aylarca gezdikleri halde, krallarının istediği gibi bir yere bir türlü rastlayamamışlar.

Ta ki, bir gün Çubuk Beli diye anılan yolu aşıp da, yeryüzü cennetinin kapıları, çamların arasından Akdeniz’in büyülü bir akşamına açılıncaya dek!

Tepeleri karla kaplı Beydağları, el değmemiş ormanlarının yeşilliği, batan güneşin tutuşturduğu gümüş kıyılar ve denizin o çividi mavisi, soluklarını kesmiş Bergamalı akıncıların. Toroslardan aşağılara indikçe, dünya cenneti bir ovanın rengarenk bereketiyle sarmalanmışlar. En sonunda bugünkü Antalya kentinin bulunduğu yere geldiklerinde karşılarına çıkan eşsiz doğal güzellik karşısında cenneti nihayet bulduklarını düşünmüşler.


Dörtnala kalkıp Bergama’ya dönen akıncılar kralın huzuruna varıp “Emriniz üzere cenneti bulduk!” demişler. Kral Attalos akıncılarının “Cennet” dedikleri yeri bir de kendi gözleriyle görmek istemiş. Akıncılar yine öne düşmüşler, Kral Attalos arkalarından onları izlemiş. Bugünkü Antalya’nın bulunduğu yere vardıklarında Kral Attalos da cennete geldiğini kabul etmiş ve burada derhal büyük bir kent kurulmasını emretmiş.


Bu doğal güzellikler içinde Bergamalılar kısa zamanda görkemli bir kent kurmuşlar ve bu kente, Kral Attalos’un adına atfen“Attaleia” adını vermişler. Sonraları bu ad sırası ile “Stelai”, “Satalya”, “Adalya” ve “Antalya” olarak değişmiş
 
Kaynak; http://www.forumgercek.com/showthread.php?t=64366

Gap notları (1)

Cami kelimesi, cem (toplanmak) kelimesinden geliyormuş.Bir de 4 büyük meleğin isminin baş harfleri de camiyi oluşturuyormuş.

Cebrail
Azrail
Mikail
İsrafil

Cami ve mescitlerde dini bayram ve cuma günlerinde, imamın çıkıp hutbe okuduğu merdivenli yüksek kürsü minberdir.Minberin üst basamağına çıkılmazmış.Minbere çıkan imamlar (hatibler) Peygamber efendimize ve Halifelere hürmeten yukarıdan üçüncü kademenin üstüne çıkmayarak daha aşağı otururlar

Güneydoğu Turu






Güzel ülkemizin,tarih kokan,eski medeniyetlerin,dinlerin merkezi olan güneydoğu illerini gezmeye çıktım da geldim bile.Adana,Antakya,Gaziantep,Şanlıurfa,Diyarbakır,Kayseri,Malatya,Mardin,Elazığ,Adıyaman,
Kahramanmaraş,Nevşehir.Görüldüğü üzere bir çok yere uğradık,evet bazılarının güneydoğuyla hiç ilgisi yok ama tur oralarada götürdü.Bu sebeple oraları da görmüş olduk.

Heryer birbirinden güzeldi,bu tür gezileri sevenler için tavsiye ederim.Benim vurulduğum ve tekrar görmek istediğim yerler ; Mardin,Halfeti,Hasankeyf ve Antakya.

Mardin için "gecesi gerdanlık,gündüzü seyranlık" demişler,ne de iyi etmişler.Mardin'i gecenin ışıklarında,yıldızların altında izlemek var.Taş binalar,camiler ışığında etkisiyle muhteşem gözüküyorlar.

Halfeti ve Hasankeyf aynı kaderi paylaşan kader arkadaşları.İkisininde manzarasını, yüreğiniz burkularak ama doyamayarak izliyorsunuz.Halfeti'de tekne turu yaptık,enfes manzarası var.Hasankeyf'te gün batımını yakaladık.Tuz gölü,Nemrut Dağı ve Hasankeyf ,üçünde de güneşin batışını izleme lüksüne sahip oldum.Hepsinde ayrı güzel.Daha bilmediğim,görmediğim ne enfes gün batımları vardır.Ama gördüklerim de en iyilerdendi,buna eminim.

25.Kare

Camel sigaradaki çıplak adam resmini çoğumuz biliriz.Mutlaka bir arkadaşımız göstermiştir.Ben bunun insanın hayal gücü olduğunu düşünmüştüm hep.Bende zaman zaman karanlıkta ya da göz ucuyla gördüğüm eşyaları olmayacak şeylere benzetirim çünkü.Benim ki hayal gücüymüş ama Camel ın yaptığı tamamen bilinç altına  sızmaymış.Meğerse üstümüzde oynanan ciddi oyunlar varmış.Ve daha yeni haberim oluyor bunlardan.Ne diyelim geç öğrenmek hiç öğrenmemekten iyidir.

Zavallı insanların üstünde oynanan oyuna gelirsek;ismi 25.kare. İnsan beyni bilinçli olarak saniyede 24 kare algılayabiliyormuş,25.kare ise beyin tarafından algılanmıyor fakat bilinçaltında yer ediyormuş.Reklamların,filmlerin 25.karelerine verilmek istenen mesaj ekleniyormuş ve biz farkında olmadan bu mesaj bilinçaltımıza kayıt oluyormuş.
Örneğin;James Vicary adlı reklamcılık uzmanı, sinema salonlarında yaptığı bir deney sonucu patlamış mısır ve kola satışlarının arttığını iddia etti. Bu deneyde film perdede oynarken, sâliselik görüntüler hâlinde gözle görülemeyen gizli kareler ve gizli mesajlarda: “patlamış mısır ye” ve “Kola iç” sloganları çıkıyordu. Seyirci bu sloganları şuurla algılayamadığı hâlde, şuuraltına hitap eden bu sloganlar neticesinde Kola satışlarının yüzde 18.1, patlamış mısır satışlarının ise yüzde 57.7 arttığı görüldü.
Bunun gibi bir çok örnek var, google da 25.kare derseniz örnekleri görebilirsiniz.

Ne diyelim allah bilinçaltımızı da korusun.

Bozcaada(Tenedos)

Cuma günü Bozcaada'ya gittik.Yok böyle güzel bir deniz.Sürekli ben böyle deniz görmedim arkadaş diye dolanıp duruyorum.Önceden Avşa benim için güzel denizdi,tabii yıllar önceki hali.Birkaç sene önce gittiğimde o güzelliği kalmamıştı.Sonra Datça oldu en güzel denizim.Datça'nın hala çok güzel olduğunu düşünüyorum.Görmeyenler mutlaka görmeli Datça'yı,şiddetle tavsiye ediyorum.

Gelelim Bozcaada'ya.Sit alanı olduğu için yeni bina yapımı yok.Rehberimizin dediğine göre sadece tek katlı bağ evi yapımına izin veriliyormuş.Bağ evi deyip geçmeyin öyle güzel evler var ki,şiddetli börtü böcek korkuma rağmen yaşayabilirim o evlerde.Sit alanı olduğu içinde beş yıldızlı otel yok daha doğrusu hiç yıldızlı otel yokmuş otelde.Güneyde bulabileceğiniz ultra herşey dahil,hizmette sınır yok,gel sırtıma bin seni tuvalete götüreyim durumları yok yani.İyiki de yok.Tatili ;sadece otelde kalıp şunu yedim bunu içtim havuz süperdi diye tanımlayanlar için oldukça sıkıcı gelebilir Bozcaada.

Eski evleri aslına uygun restore edip pansiyon ve otel haline getirmişler.Öyle güzel oteller var ki hayran kalıyorsunuz.Hepsinin kapısında çok güzel çiçekler var.Fotoğraf çekmeden geçmek pek mümkün değil.
Rum ve Türk mahalleri var.Turla Rum mahallesini gezdik.Genelde evler otel yapılmış.
Aslında gezilcek müze,kilise gibi yerler var ama bizim tur bunlarla ilgilenmedi.Arnika turla gittik ve pek memnun kalmadık,oysaki çok iyi şeyler duymuştuk.Tur işi rehber işi oluyor genelde.Şansa iyi rehbere düşünce tur tadından yenmez oluyor.

Tur cuma gecesinden başlıyor.Cumartesi sabahı Bozcaada'da olduk.Otel hazır olmadığı için Ayazma plajına gittik ve akşama kadar denizin keyfini çıkardık.Plajda kabin ve duş mevcut.Kumu tertemiz suyu buzz gibi.
Soğuk deniz sevenleri bile biraz zorlayabilir.Zira ben serin su severim ama beni de biraz zorladı.Allahtan hopp diye suya atarım kendimi zira yavaş yavaş girince insan daha çok üşüyor.Bir iki kulaçtan sonra ısınıyorsunuz.Deniz çok temiz,çok rahat dibi gözüküyor.Akıntı olduğu için serin ve temiz.Yalnız denizin girişi çakıltaşlı biraz zor girip çıkılıyor ama ilerisi kum.Kuma ulaşınca yüzmeye doyamıyorsunuz.Bu arada Ayazma plajı merkeze uzak ama minibüsler var,rahatça ulaşılabilir.

Plajdan sonra otelimize geldik.Tur kalabalık olduğu için 5 otele dağıldık.Bizim kaldığımız Aristo oteldi.Şehir merkezinde küçük bir otel,daha çok pansiyon gibi.Ama odasında banyosu,buzdolabı,televizyonu vardı ve tertemizdi.Otelde biraz dinlendikten sonra ada turuna çıktık.Rehber Rum mahallesine götürdü,biraz anlattı ve serbest zaman hadi tıkının dedi.Bu arada Arnika sadece kahvaltıları veriyor.Pazar kahvaltısı otelden zaten yani sadece cumartesi onlardan.Akşam yemekleri bizlerden.Biraz pahalıya gelmiş oluyor tur.Diğer turlarda 1 akşam yemeği veriyorlar.Bizim diğer tur şirketi turu iptal ettiği için son anda Arnikayı ayarladık.

Akşam adanın tüm sokaklarını dolaştık.Her kapıda fotoğraf çekindik.Karnımız acıkmıştı,güzel bir yer aramaya başladık.Ada olduğu için heryer deniz ürünleri dolu.Lakin biz pek sevmeyiz öyle şeyleri.Bizde lahmacun yedik :) Balık sevenler o ne be diyecekler ama lahmacunda lahmacundu yani.Yayım Pidenin lahmacun ve kiremit köftesini tavsiye ederim.Özellikle köfte çok güzeldi.Yemekten sonra sıra tatlıya gelmişti,rehberimizin önerisiyle Salkım'a da damla sakızlı muhallebi yedik,gerçekten çok güzeldi.Birazda hediyeliklere bakıp,Ada Cafe'de Türk kahvemizi içip  otelimize döndük.

2.gün sabah Ayazma Plajına'na gittik.Bİrkaç saat denizin keyfini çıkardıktan sonra merkeze geldik,Bozcaada Kalesi gezilecekti fakat biz gitmedik.Zamanımız kısıtlıydı ve adayı gezmek istiyorduk.Gözümüze kestirdiğimiz hediyelik eşya dükkanlarını gezmeye gittik.Ve Çınaraltı Cafe'de ev yapımı limonata içtik,gerçekten çok lezzetliydi.
Birkaç fotoğraf çektikten sonra arabalı vapura doğru yola çıktık.

Bozcaada'ya giderken otobüsün içinde tıkılı kalmıyorsunuz.Çanakkale ve Geyikli'de arabalı vapura biniliyor.
Manzara süper tabii.
Dönüş yolunda Çanakkale'den Edirne'ye kadar ayçiçek tarlaları ve kavun tarlaları vardı.Ayçiçek tarlasında oturup çekirdek çitlemek vardı be!
Tekirdağ'da mola verip köfte yedik ve İstanbul'a doğru yola çıktık.

Gezi notları
Arnika ile bir daha Bozcaada'ya gitmiyoruz.
Bir daha gidince 3-4 gün kalıyoruz.
Aristo otel güzel orada kalınabilir.
Tam merkezde dışardan görüntüsü çok güzel otelle var ama pahalı olabilirler
Ada Cafe'de Türk kahvesi,Çınaraltında ev limonatası,Yayım Pide'de kiremitte köfte,Salkım'da damla sakızlı tatlı yemeden gelmiyoruz.

Kartal ve 40 yaş



Çok güzel bir şarkı vardır,hayat kırkında başlar...Belki gerçekten öyledir,belki de insanların yaşlanma sendromunu kolay atlatmak için kendilerini kandırma taktiğidir.Ama artık kendine bakan,sağlığına dikkat eden insanlar için yaşlanma daha geç yaşlarda başlıyor.Artık herkes genç.Eskiden insanlar 40 yaşına gelince benden geçti artık derlerdi ama şimdilerde 60 yaşında bile bir şeyler öğreniyorlar,hayata asılıyorlar.O zaman hayat kırkında başlar, en azından ikinci perdesini açar diyebiliriz sanırım.
Perde sadece insanlar için değil kartlallar içinde ikinci defa açılıyormuş.Ama onların ki maalesef biraz daha acılı oluyor.Çektikleri acılarla bir sonraki 30 yılı garantilediklerini düşünürsek insanlardan daha iyi durumdalar.


Kartal,kuş türleri içinde en uzun yaşayanıdır.70 yıla kadar yaşayan kartallar vardır.ancak bu yaşa ulaşmak için,40 yaşındayken çok ciddi ve zor bir karar vermek zorundadır.


Kartalın yaşı 40`a vardığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir. gagası uzar ve göğsüne doğru kıvrılır. kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır. artık kartalın uçması iyice

zorlaşmıştır.dolayısıyla kartal burada iki seçimden birini yapmak zorundadır:

- ya ölümü seçecektir,

- ya da,yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir.

bu yeniden doğuş süreci 5 ay kadar sürecektir. bu yönde karar verirse kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde, yuvasında kalır. bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar. en sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer. kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır. yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. 5 ay sonra kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.

Haç

Gelen bir maile göre haç işaretinin anlamı.
Not:Doğruluğu konusunda emin değilim.

Bildiginiz gibi Hz. Meryem Allah tarafından bi meleği görevlendirmiş ve Hz. Meryem hamile kalmıştır.Ama Allah (cc) Hz. Meryeme karnındaki çocuk hakkında hiçkimseye bi açıklama yapmamasını şüphesiz Allah ın herşeyini düşündüğünü ve bildiğini melek aracılığıyla söylemiştir.Hz. Meryem birsürü saldırılara maruz kalmıştır hatta ona kötü kadın diyenler zina yaptın diyenler nerdeyse halkın bütününü kapsamıştır ama o hiç konuşmamıştır yaratıcının verdiği emire sadır kalmıştır.Derken çoçuk doğar Hz. Meryem küçücük yavrusunu kucağına alır ve kalabalığının ortasından yürümeye başlar.Tüm halk ordadır ve Hz. Meryeme saldırılar yaparlar taş atarlar kötü kadın diye bağırırlar ama o asla konuşmaz kalabalığının tam ortasında önü kesilir karşısındakiler ileri gelen bütün din adamlarıdır Hz Meryemin geçmesine izin vermezler ve Hz Meryem konuşması yasak oldugu için işaretlerle bişey anlatmaya çalışır ve şu hareketleri yapar.İlk önce sağ elini sol omzuna götürür daha sonra sağ omzuna götürür daha sonra karnına ve en sonrada alnına götürür.Yani elini sol omzuna götürdüğünde (solumdaki melekler)daha sonra sağ omzuna götürür elini (ve sağımdaki melekler şahidim olsunki) daha sonra karnına götürür elini (bu kucağımdaki çocuk) ve en sona elini alnına götürür (Allahın bana verdiği alın yazımdır)…


Yani haç işareti şuradan çıkmıştır: SOLUMDAKİ VE SAĞIMDAKİ MELEKLER ŞAHİDİM OLSUNKİ BU KUCAĞIMDAKİ ÇOCUK ALLAHIN BANA VERDİĞİ ALIN YAZIMDIR..

e-alışveriş

İnternetten alışverişe çok fena alıştım sayın okurlar.Eminim çoktan biliyorsunuzdur ama benim gibi haberi olmayanlar olabilir. Alışveriş yaptığım 2 site var.

http://tr.strawberrynet.com/main.aspx?region=TR  buradan daha önce şampuan aldım ve sorunsuz bir şekilde geldi.Türkiye'den uygun fiyatlara satıyorlar ve genelde kargo parası almıyorlar.

http://www.cheapsmells.com/  bu siteden daha yeni haberim oldu.Ürün çeşitliliği az ama aradığınız ürün burada varsa baya ucuza alabiliyorsunuz.Strawberryden daha uygun fiyatları.Fakat burası kargo parası alıyor ama onunla bile daha ucuza geliyor.Bazı siparişler 2-3 haftada geliyormuş ama benimkiler 1 haftayı bulmadı bile.Aklınızda bulunsun.

Deneme Ürünler

Promosyon ürün sever misiniz? Ben bayılırım.İlk çıkan ürünler bana gelsin,yorum yapayım,bayılırım böyle şeylere.Şimdi bu tür örnekler gönderen iki site adresi veriyorum sizlere.

http://www.denedimbiliyorum.com/ 
http://www.fikrimuhim.com/

Fikri mühime üyeyim,bir sürü ürün geldi,iyi kötü yorumlar yaptım hepsine.Bugün de denedimbiliyorumdan haberim oldu,hemen ona da üye oldum.Bekliyorum ürünlerimi.Bedava ürünleri seviyorum ben :))

Brunch


Türkçeyi çözdük,sıra ingilizceye mi geldi sakın demeyin.Öğrenmenin,bilginin, ulusu,dili olmaz sevgili bilgi severler.Çoğu kişi biliyor olabilir ama ben saniyeler önce öğrendim bunu.Neyi mi? 

Brunch ne demekmiş ? Breakfast ve lunch kelimelerinin harmanlanıp kısaltılmış haliymiş meğerse.Brunchlarda ezik olmayacaksınız artık,çatır çatır kelimenin derin anlamını açıklayıp arkadaşlarınıza hava atabilirsiniz :)

Zürefa

Zürefa deyince aklınıza ne geliyor.Zürafanın yanlış yazılmış hali diye düşünüp,ah ah ne olacak bu Türkçe'den bir haber gençliğimiz diyor olabilirsiniz.Bu arada Türkçe'den belkide ayraçsız yazılıyordur,yanlış yazdıysam affola.Aslında dilbilgisi kurallarına dikkat eden biriyim ama zaman içinde konuşma diline o kadar alışıyoruz ki nasıl yazacağımızı unutuyoruz.Çok araştırdım,interaktif bir imla kılavuzu bulamadım.Bilenler varsa bildirirseniz mutlu olurum.

Zürefaya gelirsek,yazıda bir yanlışlık yok.Zürefanın hayvanatlar hiçbir ilgisi yok.Zürefa;zarif kişiler demekmiş.Yıllardır her kış beyaz giyen gördüğümde aklıma gelen "zürefanın düşkünü beyaz giyer kış günü" atasözümüzü (Ayrıca Barış Manço şarkısır) daha bugün yeni anladım.Bende hep düşünürdüm ne ilgisi var zürafalarla diye.Hep düşünmüş ama hiç araştırmamışım tembellik yapıp.Aslında yine de merak içinde kalabilirdim ta ki msn de bilgi testi çözene kadar.Bir test nelere kadir sayın meraklılar.Bilginin nerede karşımıza çıkacağı hiç belli olmuyor.

Yedigöller

Pazar sabahı Hale Jale bütün mahalle toplanıp yedigöller yollarına düştük.Kendi turumuzu kendimiz yaparak 15 arkadaş servis arabasını doldurduk.Başlarda eğlenceli olan yolculuğumuz 5 saati geçince sıkılmaya başladık ve 6.saatte yedi göllere ulaşmış olduk.Öğlen olmuştu bile Nazlı göle geldiğimizde.Hemen çantamızdaki nevaleleri çıkarıp biraz atıştırdık,bir yandan da mangal hazırlıklarına başladık.Mangalı boşa taşımışız,siz sakın taşımayın çünkü sağolsunlar mangal koymuşlar.Erkek kısmımız çalı çırpı toplayıp mangal işine girişti.Bizlerde küçük bir tura çıktık.Dilek çeşmesine doğru yol aldık.Malum kadın milleti dilek adını duymasın,dilek kuyusu dilek çeşmesi dilek mağarası ne varsa gezer görür.Bizimkisi yedi musluklu çeşmeydi.Ve hemen yanında şırıl şırıl akan şelale.Çeşmeden akan su da tabiiki buzzz gibiydi.Burada bol bol fotoğraf çektikten sonra (daha az manzara ,daha çok kendimizi çektik) geriye döndük.Karnımızı doyurduktan sonra kalan gölleri gezmeye çıktık.Bu arada yağmur başladı ama ağaçların yapraklarından yağmur bize pek gelmedi.Zaten kısa sürdü.Bir kaç göl daha gezdikten sonra yola koyulduk.Yol 6 saat sürünce 5 te yola çıkmak zorunda kaldık.Gece 12'ye doğru evlerimize geldik.


Bu geziden çıkardığımız derslere gelince;
Yazın yedigöllere gitmiyoruz,çünkü piknikçiler fazla olduğu için göller pek gezilemiliyor.Zaten ideal zamanı ilkbahar ve sonbahar.
Yol çok uzun sürdüğü için piknik yapmak iyi fikir değil,gezmeye pek vakit kalmıyor.
Abant'ta olan göl çevresini gezeyim,turlayım durumu pek olmuyor.Göle uzaktan bakılıyor.Etrafında yürüyüş yapılamıyor.
Yolları çok kötü,mideniz bulanabilir.Yanınızda ilaç bulundurmanız iyi olur.
Yükseklikten dolayı kulaklarda rahatsızlık oluşuyor,sakız çiğnemek iyi geliyor
Yedi göller çevresinde alışveriş yapılacak yer yok.İhtiyaçlarınızı önceden almanız iyi olur.





Petrol Banyosu

Gezelim görelim öğrenelim programlarından birinde Azerbaycan'ı tanıtıyorlardı.Azeriler deyince ilk akla gelen bize komik gelen şiveleri galiba.Bir de küçük kadın Günel  :) aaa nasıl unuturum Ebru Gündeş'in kocası  bir de :) Magazine girmeden köşeden dönüp Azerbaycan'ın petrolü bol bulunca ne yaptığına geleyim hemen.
Biz petrololü en pahalı satın alan ülkelerden birisiyken o dalga geçtiğimiz,konuştuklarında kahkaya boğulduğumuz tatlı hemşehrilerimiz petrol banyosu yapıyormuş.Bu da bize kapak olsun :)
Petrol dolu küvete girip,bol bol petrol döküyorlar vücutlarına.Azeri uzmanlar, ham petrolün ağrıları geçirdiğini, sinirleri yatıştırıp sedef hastalığını iyileştirdiğini ve cildi güzelleştirdiğini savunuyor.Yolunuz Azerbaycan'a düşerse deneyin derim.


Kitaba devam ediyorum.

Japonların ünlü kamikaze uçaklarının ismi nereden geliyor?

Kamikaze uçakları, Amerikalıların savaş gemilerine, askeri üslerine yaptıkları ölüm dalışlarıyla ünlenirler.Pilotun kendini feda ettiği bu uçaklar adını bir Japon efsanesinden alırlar.Efsaneye göre, düşman Japonya'ya saldırdığında, Güneş Tanrısı,  çocuklarını korumak için  bir rüzgar göndermiş ve o rüzgar ülkenin kurtarıcısı olmuştur.Rüzgarın adı ilahi rüzgar anlamına gelen Kamikaze'dir.

Padişah 3.Selim'in müziği çok seven,şiir yazan bir padişah olduğunu biliyor muyduk?

3.Selim "İlhami" mahlasıyla şiirler yazarmış,Türk Sanat Müziği'ndeki "Şevkefza", "Pesendide", "Suzidilara" gibi makamlar onun eseriymiş.

Padişahlardan bahsetmişken kitaptaki ilginç bir bilgiyi de aktarmak istiyorum.

Ay ışığında saltanat kayığıyla dolaşmayı en çok seven 1.Mahmut'tur,şiire ve müziğe düşkündür.1.Mahmut cuma namazından saraya dönerken at üstünde fenalaşarak ölür.Bahçekapı'da babasının yanına gömülen padişahın başında ilk gece Kur'an okuyan hafızlardan biri, mezardan boğuk sesler duyunca, saraya koşarak durumu haber verir.Ne var ki kardeşi 3.Osman çoktan tahta oturmuştur.İstanbullular arasında o hafızın bir daha dışarı çıkamadığı yıllarca anlatılırken, diri diri gömülen ve hiç çocuğu olmadığı için üzülen padişahtan geriye şu söz kalır. " Dünya'da iki şeyin tadına varamadım.Biri evlat,biri mehtap"

Sunay Akın'ın Ay Hırsızı kitabını okuyorum.Bu aralar sizlere bu kitaptan ilginç bilgiler aktarmaya çalışacağım.

Tıp sözcüğü nereden geliyor? 
Tıp sözcüğü Mısır'ın Teb (Thebai) şehrinden gelmiştir.Teb Mısır'ın en önemli sağlık merkezidir.Ayrıca Milattan üçbin yıl evvel Mısır’da yaşamış İmhotep’in, tarihte bilinen ilk hekim olduğu iddia edilmektedir.

Mihrimah Sultan
Kanuni'nin kızı olan Mihrimah Sultan için Mimar Sinan iki tane cami yapmıştır.Mimar Sinan'ın sultanın kızına olan aşkını belirtmeden geçmeyeyim.Mehmet Coral'ın Işıkla Yazılsın Sonsuza Adım kitabında bu platonik sevgiyle ilgili bilgiler bulabilirsiniz.Konumuza dönersek;neden Sinan hayranı olduğu kadın için iki tane cami yapmıştır?
Bu camilerin biri Üsküdar'da biri Edirnekapı'dadır.Güneş her gün,çocuğunu arayan bir anne gibi Üsküdar'daki caminin arkasından doğarken, Ay Edirnekapı'daki caminin minarelerinin arkasına saklanır.Her akşam Ay,Üsküdar Mihrimah Sultan Camii'nin saçlarını taçlandırırken,uykuya yatmak üzere olan güneş,başını,Edirnekapı'daki Mihrimah Sultan Camii'nin kubbesine dayar.
Mihrimah'ın (Mihr ü mah) anlamı da "güneş ve ay"dır.

Evliya Çelebi
Seyahatnamesiyle bilinen Evliya Çelebi'nin aslında bir dil sürçmesi sonucu seyahat ettiğini biliyor muyduk?
Evliya Çelebi bir gece rüyasında gördüğü Peygamber'den "şefaat" isteyecekken heyecandan dili sürçer ve seyahat diler.Hal böyle olunca da kendisine yol görülür.

Şimdilik bu kadar,okudukça paylaşmaya devam edeceğim.

İzlanda


Malum bugünlerde İzlanda lafını çok duyar olduk.Haberlerde sürekli İzlanda'dan bahsediliyor.Yanardağın mevsimlere etkisini ilerleyen zamanlarda hep beraber göreceğiz.Ben kulvarın dışına çıkarak İzlandayla ilgili değişik bilgiler aktarmak istiyorum.Hadi bakalım okuyup,öğrenelim.

Türk korsanlarının İzlanda'ya gittiğini biliyor muyduk?

Murat Reis'in Atlas Okyanusu'na yapmış olduğu seferlerin en ünlüsü, 12'si kadırga olan 15 parçalık bir filo ile 1627 yılında yapılan İzlanda harekatıdır. Murat Reis, bu harekata Manş Denizi'ni geçerek başlamış, Kuzey Denizi boyunca Danimarka ve Norveç kıyılarına taarruz etmiş, 20 Haziran 1627 tarihinde İzlanda açıklarında demirlemiştir. Bu bölgede 16 Temmuz tarihine kadar 26 gün kalan Türk Denizcileri, adayı kontrol altında tutmuş, 400 esir ve büyük bir ganimetle Cezayir'e geri dönmüştür. Yaklaşık 2800 deniz mili olan geri intikal seyri 27 günde tamamlanabilmiştir. İzlanda'ya harekat düzenleyen bir başka Türk denizcisi de Ali Biçin Reis'dir. O da bu seferinden 800 esir ile dönmüştür. Prof. Yılmaz Ertuna, "Türk Tarihinden Sayfalar" adlı eserinde, Türk denizcilerinin, İzlanda seferlerinin ardından, Newfoundland Adası ve Kanada'nın Labrador ve St. Lawrence kıyılarına ulaştıklarını, daha sonra güneye, Virginia sahillerine indiklerini, burada elde ettikleri esirleri İstanbul'a gönderdiklerini açıklamaktadır.


Kaynak,http://www.barbaros.biz

Barbaros Hayrettin tarafından ziyaret edilmiş, büyük sayıda kadın nüfusu buralara getirilmiş, içlerinden seçilenleri saraya hediye edildikten sonra bakiyesi midilli adasındaki üslerinde leventlerin kullanımına ayırılmış, genetik zenginliğimize katkıda bulunmuş halkın yaşadığı ada ülke; uzak akrabalarımız. (Ekşi Sözlük)



İzlanda bayrağının anlamı:Beyaz haç karla kapılı oluşunu,beyazın ortasındaki kırmızı haç yanardağları,mavi renk ise okyanusu simgeliyor.
 
*Haziran-Ağustos aylarında hava neredeyse hiç kararmaz.

*İklimin gereği olan gri havası ve yerleşimin yalnızca kıyılarda olmasından dolayı ,Avrupa'da İzlanda için depresyon ülkesi denir

İzlanda'dan bir efsane

Viking kızının sevgilisi uzun bir sefere çıkar,o her gün limanı gören dağın eteğinde gözleri denizlerde sevgilisini bekler,ancak o hiç gelmez ve bu kız yıllarca gelip gider bir gün ağlarken gözyaşları ile birlikte taş kesilir.
Norveç,İsveç ve İzlanda'nın en büyük limanlarının girişinde bu viking kızının heykeli vardır

Kaynak,http://kalbindeneyse.blogcu.com





Semazen

Yakınlarda yapacağım Konya gezisinden esinlenerek sizlere semazenlikle ilgili ilginç bilgiler aktarmak istiyorum.Korkmayın sakın Mevlana ve Şems'in cümlelerini yazmayacağım.Sizlerde benim gibi heryerde bu cümleleri duymaktan,okumaktan bıkmış olabilirsiniz.Sanki Mevlana yeni çıkan bir yazar,şarkıcı, sanki yıllardır yokmuş da Elif Şafak sayesinde doğmuş gibi.Tamam çok sayıda insana ulaşması,popüler olması çok iyi ama onu popülerliğe kurban vermesek daha iyi olmaz mı? Neyse bu bir bilgi bloğu konuyu dağıtmadan paylaşımıma geçiyorum.

Semazenlerin siyah hırkası kabri işaret eder.Beyaz giysileri (tennure) saflığı ve kefeni, şapkaları (sikke) ise mezartaşını ve tevhidi ifade eder.
Sema ederken sağ eli yukarıya sol eli aşağı bakacak şekildedir.Haktan halka demektir bunun manası.
"Allah'tan aldıklarını kendisine mal etmeden halka ulaştırmaktır; biz yokuz; görünüşte var olan; vasıtalık eden bir suretten başka şey degiliz" Aynı mealde "Göğe ağarız, yere yağarız; aleme rahmetsiz; sıfatlardan zata varırız; zattan sıfatlar alemine, zuhur alemine geliriz; alemlere rahmet olan Hz. Muhammed'de ((S.A.V).) yok olmuşuz biz demektir.

Sema vaziyeti sanki ters bir "la" şeklindedir insan gövdesiyle beraber "illa" ya tekabül eder. "la" ve "illa", müslümanlığın esas umdesi olan "la ilahe illallah"(Allah'tan başka ilah yoktur) sözünü temsil etmekle beraber mutlak varlığı ispat, ondan başka bütün mevhum varlıkları nefiy (reddetme) esasını içine alır.

Semazen olmak için nasıl bir eğitim alınıyor?

Yuvarlak bir tahtanın ortasında bir çivi vardır. Çivi, sabit bir şekilde sema etmeye alışmanız içindir. Çivinin olduğu yere antiseptik görevi görsün diye tuz da dökülür. Sol ayak başparmağı ve ikinci parmak çivinin arasına sokulur ve ilk başlarda 18 çark atılır. Sema'ya ilk başlayan tennure giymez, normal kıyafetle döner. Atılan çarklar her gün fazlalaştırılır. Bu sırada ellerimiz çapraz şekilde omuzlarımıza kavuşturulur. Bakıldığında '1' sayısı gibi gözükürsünüz. Öyle durulmasının amacı, 'Allah'ın birliğine şahadet ediyorum' anlamına gelir. Atılan çarklar fazlalaştıkça, yavaş yavaş kollar açılır. Belli bir süre sonra tennure giyilir. Sema aç karnına yapılır. Bir de mühim olan fıldır fıldır dönmek değil, dönerken Allah'ı düşünmektir.


Kaynak,http://www.semazenevi.com/

Vals

Konu nerden açıldı hatırlamıyorum ama işyerinden biri Kanuni'nin Fransa'da vals yapılmasını yasakladığını söyledi.Allah Allah diyerek konuyu biraz araştırdım,yani googleda arattım :)
Bulduğum arama kayıtlarına göre;

Şemsiye


Geçen sene parama kıyıp güzel bir şemsiye aldım.O kadar şiddetli rüzgar gördü banamısın demedi,taş gibi duruyor hala :) Garantisi olduğu için başına bişey gelirse değiştiririm düşüncesiyle fırtınada bile kapamadım şemsiyemi.Allah bütün imalatçıları benim gibi müşterilerden korusun :) Ama baktım da şemsiyede paslanmalar olmuş.Kumaşına pas geçmiş.Sanırım kurutmadan kapadığım için.Ben de şansımı denemek için Celal Birsen'in sitesinden şikayet formu yazdım,paslandı ne yapabilirim diye.Hemen cevap verdiler,gönderin yardımcı olalım dediler.Ve cevap mailinde patronlarınıda bilgilendirmişler.Ne kadar kurumsal bir firma varın siz düşünün artık.İlgilerine hem şaşırdım hem de çok sevindim.Şemsiyemi bu aralar göndereceğim,umarım dönüşte beni hayal kırıklığına uğratmazlar.Uğratırlarsa haber veririm :) Şemsiyeyle ilgili araştırma yaparken şemsiyenin tarhiyle ilgili bilgileri siz bilgiseverlere aktarmak istiyorum.

Eteklik giymiş bir bastondur şemsiye. Evet, Nazım Hikmet böyle tanımlıyor şemsiyeyi.

Şemsiye bugün her ne kadar yağmurlu havalarda kullanılsa da aslında güneşten korunmak için yapıldı. Tarihinin bundan 4 bin yıl öncesine dayandığı sanılıyor. İlk şemsiye kullanımına yağmuru az, güneşi bol Mezopotamya’da rastlanmış.
Şemsiyenin kelime anlamı nedir?
Şems, Arapça’da güneş demek. Şemsiye ise güneşlik. İngilizcede ise ‘umbrella’ kelimesi Latince’de gölge anlamındaki ‘umbra’ kelimesinden geliyor.
Peki yağmura karşı ilk kez kim kullandı?
Çinliler… Kağıttan yapılan şemsiyeler reçinelerek su geçirmez yapıldı ve yağmurdan korunmak amacıyla kullanıldı. Faslı gezgin ve yazar Janas Hanway tarafından Londra’da kullanılan şemsiye 16’ncı yüzyılın sonlarına doğru Batı dünyasında yaygınlaştı.
Türkiye şemsiyeyle ne zaman tanıştı?
Türkiye’deki şemsiye kullanımı yurtdışından getirilmesiyle oldu. 1882 yılında İstanbul’da yaşayan Robenson adlı bir İngiliz’in üretime başlamasıyla ilk yerli yapım şemsiyeler de kullanıma girdi.
Çelik telli şemsiye ne zaman icat edildi?
İngiltere’de Viktoria devrinde (Kraliçe Victoria’nın hüküm sürdüğü 1837-1901 yılları arası dönem) ahşap şemsiyenin yapım maddelerinden biriydi. Ancak ahşap pahalıydı ve ıslandığında katlanamıyordu. 1852’de çelik tellere sahip şemsiyeler icat edildi.

Şemsiyenin bakımı nasıl yapılır?
Şemsiyenin bakımının nasıl yapılması gerektiğini 20 yıldır şemsiye tamiri yapan Selami Bekgöz şöyle anlatıyor: ‘Şemsiyeyi kuruturken açık bırakın. Aksi takdirde telleri paslanır ve kapalıyken kumaşı çeker. Açık bırakırsanız gergin olduğu için kumaş çekme gibi bir sorun olmaz. Ayrıca şemsiyeyi çok rüzgarlı havada kullanmayın.’

Düzeltme;Celal Birsen 1 ay geçmesine rağmen şemsiyemi tamir etmedi,ben de şemsiyemin kaybolmasından korkarak geri istedim.Ve hiç umursamadan eski haliyle göndermişler.Üstelik çok umursamaz bir tavırdalar.Madem 1 ayda tamir edemeyeceksin neden gönderin tamir edelim diyorsun.Demek ki çok para verip şemsiye almak iyi hizmet almak demek değilmiş.Çok parayla şemsiye satmak da iyi hizmet vermek değilmiş.En güzeli ucuz şemsiye alın,canınız sıkıldıkça değiştirirsiniz.
Bir de merak ediyorum,acaba geri gönderirken kargo parasını kim ödeyecek,içimden bir ses böyle umursamaz bir tavırda olan firmanın müşterisine ödeteceğini söylüyor. (Gönderirken ben ödemiştim)
Şemsiyem geldi,tamir edemedikleri için yenisini renk farkıyla göndermişler.Buna da şükür diyorum,şemsiyeme iyi bakıyorum.
Size çok güzel,eğlenceli,hareketli e kartların olduğu bir site buldum,daha doğrusu bir arkadaşım buldu.
care2  Deneyin ve görün. Ayrıca seçenek az da olsa bazı kalıp resimlere resminizi ekleyebiliyorsunuz.

Kamerun


Ayna belgeselini severek izliyorum.Yeni ülkeler yeni insanlar yeni gelenekler insanın ufkunu açıyor.Bu hafta Kamerun'a gitmişler.Ordan ilgimi çeken bir bilgiyi siz bilgiseverlerle paylaşmak istedim.
Kamerun'da hemen her Afrika ülkesinin kaderini yaşayarak sömürge döneminden geçmiş.Ülkeye ilk gelen Avrupalılar buraya Portekizce ıstakoz anlamına gelen Kamerun adını vermişler,sebebini bilmiyorum ama büyük ihtimalle denizlerinde bolca ıstakoz vardır.

Kamerun'da ilgimi çeken bir noktada milli marşlarının ingilizce olması.Anlaşılan sömürgeci Avrupalılar hala ellerini çekmemişler bu ülkeden.Ayna programında değil ama internetten arama yaparken acı bir bilgi daha öğrendim.Kamerun'da okul çağına giden kız çocuklarına tecavüz edilmesini engellemek için,kızların çekiciliğini köreltme niyetiyle aileleri  kızların göğüslerini kızgın ütüyle dağlıyorlarmış.Hala uygulanıyor mu bu yöntem bilmiyorum ama tüylerim diken diken oldu.

Fransızlar


Bir ara Geo dergisine aboneydim,aklımda kalanlardan bazıları;

Fransızlar ve sanırım tüm Avrupa ülkeleri, eskiden temizlikten uzak bir yaşam sürdükleri için pis vücut kokusunu bastırmak için parfüm kullanırlarmış.O günden bugüne parfüm baya yol katetmiş,şimdilerde temizliğiz,zerafetin simgesi olarak görülüyor.Bu müthiş sektörü Fransızların temizlikten uzak yaşamlarına borçluyuz galiba.

Şimdilerde kadınların çok hoşuna giden Fransız manikürünü ise Fransızlar tırnak kirlerini kapatmak için kullanırmış.

Cehennem

Cehennem kelimesi Türkçe'ye İbranice "gehinnom"kelimesinden gelmiştir."Hinnom vadisi anlamına gelir.Bu vadi Kudüs yakınlarında,Yeruşalim surlarının dışında bulunup,ilk çağda çöp ve cesetlerin içine atıldığı,sürekli yanar durumda bulunan bir bölgeydi.Aynı zamanda burası putperestlerin kendi sahte ilahlarına,çocuklarını diri diri yakarak kurban sundukları yerdi.Bu ürkütücü yer zamanla günahkarların gidecekleri azap yeri olarak sembolleşti.

Kaynak,Makber (Cem Mumcu)
Ergenlikle birlikte insanın sesi neden değişiyor?


Ergenliğe geçiş, insan organizmasındaki hormon yapısında çok büyük değişiklikler oluşturuyor. Bu hormonal değişiklik, cinsel isteğin uyanması, derinin koku değiştirmesi, kıl büyümesi ve ses kalınlaşması gibi belirtilerle kendini gösteriyor. Ergenlikle birlikte sesin kalınlaşmasının nedeni, ses tellerinin uzaması... Tıpkı gitarda en kalın seslerin, en kalın ve uzun tellerden çıkması gibi... Öte yandan ergenlikle birlikte ses kalınlaştığı gibi keskinleşiyor da... Bunun nedeni ise, kişinin bir süre gırtlağını kontrol edememesi... Tabii zamanla bu durum sona eriyor. Kız çocuklarındaki ses değişimi, erkek çocuklarda olduğu kadar belirgin değil...

Kaynak : Focus Aralık 2000

Sokrates'in son gecesi

Devlet tiyatrolarının oyunlarına ara sıra giderim.Bazıları pek hoşuma gitmese de bazılarını izlemekten zevk alıyorum.,birkaç sene önce Ful yaprakları oyununa gitmiştim,değişik bir oyundu ve çok beğenmiştim.Oyunun tanıtımında şöyle bir cümle vardı "Hoşumuza giden bedenlerin içine hayalimizdeki ruhu yerleştirip adına aşk diyoruz" bu cümleyi okuyup bu oyunu izlemeliyim demiştim ve iyi bir seçim yapmışım oyunu izlemekle.

Bu senenin iyi seçimi ise Sokrates'in son gecesi oldu.Geçen senede bu oyunu izlemeyi çok istemiştim ama yer bulamıyordum,artık salonun küçüklüğünden mi yoksa her ne kadar azlığından şikayet edilsede seyirci çokluğundan mı bilmiyorum ama oyunlara yer bulmak çok zor oluyor.Neyse ki dün akşam oyunun keyfine vardım.İsminden dolayı oyunun herkesin ilgisini çekmeyeceğini düşündüğümden felsefe seven bir arkadaşımla gitmeyi tercih ettim.Oyun beklediğimden değişik çıktı.Bazı yerlerde baya güldürdü.Bazı yerlerde isminin hakkını vererek düşündürdü.Dekor,müzik,kostüm,oyuncular muhteşemdi.Kostümler çok hoşuma gitti,Melek Baykal'ın elbisesi çok güzeldi,erkeklerin giysilerinin işlemelerine bakıp durdum sürekli.
Özellikle son sahnesindeki müzik,ışık,dekor çok hoşuma gitti.
emeği geçen herkesi tebrik ediyorum ve mutlaka izleyin diyorum.

Sokrates' in Son Gecesi
Sokrates’ in baldıran zehrini içmeye hazırlandığı son gece, gardiyanı için büyük bir fırsattır. Bu sayede ünlü filozofun hem son anlarına tanıklık edecek, hem de cebini doldurabilecektir. Demokrasi, iktidar, oligarşi, savaş, adalet gibi kavramların sorgulandığı tartışma, Sokrates’ in karısının gelmesiyle başka bir noktaya taşınır.. Artık kimin Gardiyan kimin Sokrates olduğunun karıştığı gecede, olaylar istenmeyen ve beklenmeyen şekilde gelişir.

Yazan: Stefan Tsanev
Çeviren: İsmail Bekir Ağlagül
Reji: Metin Belgin
Dekor-Kostüm Tasarımı: Ali Cem Köroğlu
Işık Tasarımı: Yüksel Aymaz
Reji Asistanı: Ayşın Çukadar
Oyuncular:
Melek Baykal
Mustafa Uğurlu
M. Ali Kaptanlar

Eğlenceli resim

Kardan adamlı çerçeveler ararken karşıma çıkan yeni resim sitelerini paylaşıma açıyorum.

loonapix bu sitede efekt,çerçeve,takvim yapabiliyorsunuz.Güzel çerçeveler var.Sevgilinizin resminden takvim yapabiliriniz,bence çok romantik olur.

funphotobox,Hareketli resimlerde yapabileceğiniz (verilen kalıplarla) bir site.

photo505,Avatar olayım,Britney tişörtünde baskı olayım,yüz röntgenim nasıl olurdu diye merak edenler varsa bu site hoşlarına gidecektir.Bazı montajlarda sürprizler var :) (ipucu, noel babaları bir dene istersen)