Kan bağışı

Kana ihtiyacı olan bir hasta için seve seve gittim kanımı verdim. Şifa olsun inşallah diyorum. Bu güzel yardımdan öğrendiğim şey ise pamuğu iğne yapılan yere sıkıca bastırıp tutmak gerekmesi.Yoksa benim gibi günlerdir geçmeyen bir morartıya sahip olursunuz. Bunu da hemşireden değil annemden öğrendim :)

Önce sağ kolunuzdan numune alıp kan değerlerinize bakıyorlar eğer uygunsa diğer kolunuzdan alım yapıyorlar.Yaklaşık yarım saat sürüyor.

Kanı, Çapa Kan Merkezi'nde verdim. Görevliler oldukça nazikti öyle ki sorduğum sorulara gayet insani cevaplar verdiler. Oysa ki devlet hastanelerinde bu tür insani davranışlarla karşılaşmak mucize gibi birşeydir. Kanı verdikten sonra bir süre dinleniyorsunuz daha sonra içi çokoprens ve soda dolu bir odaya gidip,istediğiniz gibi yiyip içiyorsunuz :)

           Kan vermenin faydaları

1- Verdiğiniz kanın yerine,hemen vücuttan genç hücreler dolaşımına katıldığı için, kan bağışçısı daha dinç ve canlı olur.

2-Kanınızdaki yüksek yağ oranı düşürür

3-Kan bağışı kalp krizi ihtimalini yüzde %90 azaltır.

4-Kan bağışlayan kişide baş ağrısı, stres, yüksek tansiyon, yorgunluk gibi rahatsızlıkların giderilmesinde çok büyük katkısı olur.

5-Her kan bağışında bulunduğunuz zaman; AIDS , Hepatit B , Hepatit C , Sifiliz gibi Kan grubu taramasından ücretsiz olarak yararlanmış olur.

6-Trafik kazasında yaralanan bir kimsenin, kan uyuşmazlığı olan bir bebeğin, kan bulunmazsa ölecek bir hastanın sizin verdiğiniz kanla kurtulmasının, size verdiği manevi duygu ölçüsüzdür. Bağışınız çok insancıl ve onurlu bir davranıştır.

7-Sürekli ve düzenli kan bağışlayanlara:
10 bağışta Bronz Madalya
25 bağışta Gümüş Madalya
35 bağışta Altın Madalya
40 bağışta Plaket verilerek taltif edilir.

8-Kan bağışında bulunanlara KAN SİGORTA KARTI tahsis edilir. Bu kart gerçekleşmesini arzu etmediğimiz acil kan ihtiyaçlarında size ve soyadınızı taşıyan tüm yakınlarınıza tüm Kızılay Kan Merkezlerinden azami öncelikli kan alma ve sosyal güvencesi olmayanlar için ücretsiz kan temin edilmede kullanılır.

Kavun Radyo

Müzik yaşamımın ayrılmaz bir parçası. Maalesef  ne sesim bir kargadan daha güzel ne de en ufak bir müzik aleti bile çalacak kadar yetenekliyim. Ben sadece iyi bir dinleyici olmaya çalışıyorum. Güzel olan herşeyi tarz ayırt etmeden dinlerim. Bu nedenle zaman zaman Bülent Ersoy bile dinlerken bulabilirsiniz beni. Hele bir doğum günüm bana geldiğin gün vardır ki beni benden alır. Eski şarkıları da severim,yaş ilerleyince galiba insan eskileri daha çok sevmeye başlıyor. Maalesef ben de o dönemlerdeyim , anladım ki bundan kaçış yok :)

İşyerimde bilgisayarımı mp3 ile doldurmak istemediğimden ve de ne çalacağını bilmeden dinlemenin daha zevkli olduğunu düşündüğümden online müzik dinleme sitelerini seviyorum. Hele ki playlist kendiliğinden çalıyorsan tadından yenmez oluyor. Uzun süredir mynet kavun radyo dinliyorum. Birkaç radyo seçeneği var, ben bu aralar nostaljiyi dinliyorum. Tavsiye ederim efendim kulaklarınızın pası silinsin :)

Kavun radyo

7 Köşeli şapka

Trt1'de ki Gez Göz Arpacık bu hafta Elazığ'daydı.Bekir Develi'nin sunumuyla gayet eğlenceli olan program izlenmeye değer. Bu tarz programları sevenlere tavsiye ederim. Elazığ'ın 3-5-7- köşeli şapkaları meşhurmuş ve her köşenin de bir anlamı varmış.7 köşeli şapkanın bir köşesinin “vatanseverlik, bir köşesinin “misafirperverlik”, bir köşesinin “yardımseverlik”, bir köşesi de “inanç ve iman”, bir köşesinin “mertlik” ve son köşenin de “alçak gönüllülükmüş. Şimdi bunu bilen  kişi hiç 3 köşeli şapka takar mı :)

Masaüstüm

Okuduğu kitaplar,dinlediği müzikler,izlediği filmler karşımızdaki kişi hakkında fikir sahibi olmamızı sağlar. Tabii bir de burcu. İlk sorduğum soru burcun ne oluyor genelde. Her ne kadar klişe bir soru gibi gelse de aslında insan hakkında ipucu veren önemli bir cevaptır. Tabii ipucunun hemen ardından önyargıda gelir. Hımm demek oğlaksın,onlar biraz cimri olur ama sıcakkanlıdırlar. Boğa mı ? çok severim boğaları çok inatçıdırlar ama dosttur,candır. Akrep mi :) sokar onlar sokar.(Evet kaşınanı kaşırım efenim,tecrübelerle sabittir :))

Bir de bilgisayar duvar kağıtlarımız vardır,hakkımızda ipucu veren. Onlar daha çok ruh halimizin ipucunu veriyorlar galiba. Tatil telaşında hemen güzel bir deniz,kum,güneş resmi seçebiliriz ya da mutsuzken karamsar sonbahar resimleri. Bazen de arkadaşlarımızla güzel anlarımızı koyarız.Sürekli değişir bu resimler,bazen içimizi açar bazen de kapatır.

İnsanı tanımak düşüncesinden yola çıkıldığını sandığım güzel bir siteye rastladım.Masaüstüm, buraya masa üstü resimlerinizi yollayabilir ve diğerlerinin resimlerine bakabilirsiniz. Benimki henüz yayınlanmadı sizlerle buradan paylaşayım.

At gözlüğü

Wipeout,özellikle babamın kahkahalarla izlediği eğlenceli, yarışma gibi gözüken ama bence esprileri yarışmayı geçen bir program. Asuman Krause'in sempatikliği ve komikliği, Orhan Ayhan'ın ilginç esprileriyle gülmek için izlenebilecek bir program çıkmış ortaya. Evet sevgili bilgi sevdalıları programımızı kısaca tanıtıp reklamını yaptıktan sonra buradan öğrendiğim engin bilgiye geçmek istiyorum.

At gözlüğü ; dar görüşlü,sabit fikirli kişileri tanımlamak için kullandığımız güzide bir deyimimizdir.Gerçek anlamına gelince de ;atlar yakın veya uzakta olduğunu kavrayamazlar. Nesneleri neredeyse iki misli büyük gören at tehlikeyi olduğundan daha yakındaymış gibi algılar. Bu nedenle de sürekli endişe içindedir.  Yarış atlarına koşu sırasında yandaki hemcinslerinden ürkmemeleri için yan taraflarını görmelerini engelleyecek gözlükler konulurken at arabalarını çekenlere sadece önlerini görmeleri, diğer yönlerde olan hareketlerden etkilenmemeleri için gözlük takılır. Yani at gözlüğü ile bakmak insan için olumlu bir davranış değildir ama atlar için durum farklıdır.

At demişken aklıma geldi , birde yılkı atı vardır. Küçükken arkadaşımın annesi bize yılkı atı gibisiniz derdi. Biz ne demek istediğini anlamazdık,bir gün elime yılkı atı diye bir hikaye kitabı çıktı,merakla okudum ve Yılkı atı olduğumuz için çok mutlu oldum.  Yılkı atı; yabani, kimseye ihtiyaç duymadan başının çaresine bakabilen,ehlileştirilemeyen at demektir. O benim evet :)

Happy Birthday To You

Yıllardır her ülkenin kendi diline çevirerek veya ingilizce haliyle doğumgünlerinde söylediği bu şarkının da bir  mazisi varmış. Bakınız,alt satır...

Dünyada şimdiye kadar en çok söylenmiş, halen de söylenmekte olan şarkı hangisidir diye sorulsa hemen akla gelmeyebilir. Bu şarkı herkes tarafından çok tanıdık, müziği ezbere bilinen bir şarkıdır. 'İyi ki doğdun -isim-' veya 'mutlu yıllar sana' şeklinde söylenen doğum günü şarkısı.
Bu şarkı yaratılırken doğum günlerinde söyleneceği kimsenin aklına gelmemişti. 1893'de ABD'de, Kentucky'de öğretmen iki kız kardeşin, öğrencilerinin sabahları söylemeleri için besteledikleri bu şarkının orijinal adı da 'Good Morning to All' yani 'Herkese Günaydın' idi.

Kardeşlerden şarkının müziğini yapan Mildred Hill aynı zamanda kiliselerde org, konserlerde piyano çalıyordu. Şarkının sözlerini ise Mildred'in dokuz yaş küçük kız kardeşi Patty yazmıştı. Mildred 1916'da 57 yaşında öldükten birkaç yıl sonra bestelediği şarkı 'Happy Birthday' (Mutlu doğum günü) adı altında söylenmeye başlanacaktı.

Hill kardeşler şarkının telif haklarını 1893 yılında almışlardı. Ancak Robert Coleman isimli biri, şarkının bestesini kullanarak sözlerini 'Happy birthday to you' olarak değiştirdi. Şarkı zaman içinde o kadar yayıldı ki bestecileri bile unutuldu.

Ne zaman şarkı doğum günü formatında Broadway'de, bir müzikalde kullanılmaya başlandı, o güne kadar sesi çıkmayan üçüncü kardeş Jessica mahkemeye başvurdu. Bestenin gerçekten kendilerine ait olduğunu ispat etti ve şarkının tüm haklarına ailesinin sahip olmasını sağladı.
Bundan böyle şarkının ticari amaçla kullanıldığı her yerde Hill ailesine telif hakkı ödenmesi gerekecekti. Bu haber tüm dünyayı şok etti. Telefonla yarım milyon insana doğum günlerinde melodiyi dinleten tanıtım ve pazarlama şirketleri bundan vazgeçtiler, müzikaller bu parçayı ya repertuarlarından çıkarttılar ya da şarkı şeklinde değil de düz okuma veya şiir şeklinde söylettiler.

Onlar telif hakkı ödememek için yollar ararken Dr. Patty Hill, 78 yaşında, uzun bir hastalıktan sonra ama şarkısının dünya çapında bir doğum günü adeti olduğunu gördükten sonra öldü.

Günümüzde bu şarkının telif hakkı Warner/Chappel Müzik Şirketi'ne geçmiştir. Ticari amaçla kullanıldığı her yerde şirkete ödeme yapma zorunluluğu vardır. Bu miktarın yılda l milyon dolara yakın olduğu tahmin edilmektedir. Doğum günü kutlayacakların bilgilerine sunulur.

İstanbul otobüsünü seçiyor

Sadık bir morsever olarak hemen rengimi seçtim :)

http://www.istanbulotobusrenginiseciyor.com/

Tükenmez Kalem

Hatırlıyorum da ilkokul sıralarındayken tükenmez kalem kullanmamız yasaktı ve kullanabileceğimiz günü iple çekerdik. Tabii o zamanlar bir gün kurşun kalem kullanmayı özleyeceğimiz aklımıza gelmezdi,gelmedi. Ben küçük harf ve kurşun kalem severim.Ve gerekmedikçe de tükenemez kalem kullanmaz,kurşun kalemle not alır,yazarım.

Gelelim tükenmez kalemin icadına.Her icatta olduğu gibi bu icadımız da ihtiyaçlardan doğmuş.Macar heykeltraş,ressam ve yazar olan Ladislao Biro aynı zamanda düzeltmendir ve sık sık biten kaleminden şikayetçidir.Bunun üzerine kimyacı kardeşiyle birlikte tükenmeyen kalem yapmaya karar verirler.

1930’ların başında, kimyacı kardeşi Georg ile birlikte tekrar tekrar mürekkep doldurma ihtiyacı olmayan ve sayfaları bulaştırmayacak bir kalem yapmak üzere deneylere başladılar.
Biro fark etti ki gazete basımında kullanılan mürekkep çabucak kuruyor, sayfayı ıslak ya da bulaşık bırakmıyordu. Aynı tip mürekkebi kullanacak bir kalem yapmaya karar verdi. Kalemin ucunu bu koyu mürekkebin akabileceği şekilde tasarladı. Bunu, kalemin ucuna minik bir top koyarak başardı. Kalem kağıt üzerinde hareket ettikçe top dönüyor, kalemin içinden aldığı mürekkebi kontrollü bir şekilde kağıda ulaştırıyordu. Aslında bu özelliğin patenti, 1888 yılında deriyi işaretlemeye yarayan bir ürün için, John J. Loud tarafından alınmıştı. Ancak ticari olarak uygulamaya sokulamamıştı. Laszlo Biro tükenmez kalemin patentini 1938 yılında aldı.

1943 yılında iki kardeş Arjantin’e taşınarak buluşlarını finanse etmeye istekli bir yatırımcı buldular. Tükenmez kalemlerini Birome adı altında Arjantin’de pazarlamaya başladılar. Bir süre sonra, İngiltere’de Kraliyet Hava Kuvvetlerine kalem sağlayan bir fabrika açtılar.
Ancak yağmur altında yazabilme özelliğini kazandıktan sonra tükenmez kalemi halka pazarladılar. İlk 5000 müşteriye yağmur altında yapılan tanıtımdan birkaç yıl sonra şirket, BIC Corporation tarafından satın alındı ve tükenmez kalemin hikayesi günümüze ulaştı.
 
Acaba büro ismide Biro'dan kalmış olabilir mi? Bu da bir sonraki bilgimize kalsın :)