Hayatımıza renk katmak ve zamanımızı faydalı bir şekilde değerlendirmek için birkaç arkadaş her hafta bir müzeyi gezmeye karar verdik.Bu haftaki durağımız Topkapı'da ki Panorama 1453 Fetih Müzesi oldu.
Müze dediğime bakmayın,sanki bir dünyanın içerisine giriyorsunuz.Müze küçük ve ziyaretçi sayısıda fazla olunca,içerdekiler çıkınca yeni ziyaretçileri alıyorlar.Biz de heyecanla girmeyi bekliyorduk.Merdivenlerin başında beklerken Fatih Sultan Mehmet ve fetihle ilgili yazıları okuyorduk.Merdivenden yukarısı baya karanlık duruyordu..Hani sinema salonuna girerken karanlık bir koridordan geçersiniz ya aynen öyle gözüküyordu.Ama sonradan anladık ki hiçbir şey göründüğü gibi değil.Dışardan bakmak başka,içinde olmak başka şeymiş.(Felsefi sözlere dikkat lütfen :))
Merdivenlerde çıkınca tam ne olduğunu seçemeden,eliniz güneş gözlüğünüzü ararken bir de bakıyorsunuz ki ne güneşi ! kapalı alandasınız.Güneş sandığınız şey ise panoramik bir resim ve sanırım ışıkla aydınlatılmış.
Zaten müzenin tanıtımında ; ziyaretçiler ilk 10 saniye şaşırıp kalıyor diyor ve aynen böyle de oluyor.
Müze çok küçük 15 dakikada gezilmesi gerekiyor.Ve genelde okullar geldiği için fazla kalabalık ve gürültülü.İstanbul'un fethinde bile belki bu kadar ses,kargaşa yoktur :) İnsan hiç çocuk olmamış gibi büyünce hemen de söyleniyor bu çocuklara.Biraz sessiz olun,hişşttt diye.Yaşlandık mı ne :)
Müzenin çok güzel resimlerini çektim,en kısa zamanda paylaşacağım.
Müze kart geçmiyor.Giriş ücreti 5 tl,öğrenci içinde 3 tl.Ayrıca sesli anlatım var o da 5 tl.Biz almadık ama siz alın ve anlatımı da dinleyin.Daha zevkli olur.
Müzenin sitesindeki tanıtım
Burada İstanbul'un fethine yeniden tanık olacak ve kente giriliş anını neredeyse aynen yaşayacaksınız. Macar topçu ustası Urban'ın döktüğü toplara dokunup Kostantinopolis'in surlarına doğru onların patlamalarına şahit olacaksınız. Sultan II. Mehmed'in binlerce askerinin tekbir seslerini ve Mehter Marşı'nı duyup, belki de eşlik edeceksiniz.
Panorama’nın kalbi olan resim, 38 metre çaplı bir yarım küre üzerine yapılmıştır. Yarım kürenin iç yüzeyini kaplayan resim, 2350 m2 olup, resimle ziyaretçi platformu arasındaki 650 m2'lik 3 boyutlu objeler platformuyla birlikte, toplam 3000 m2'lik dev bir büyüklüğe ulaşmakta ve ziyaretçiyi her yönden kuşatmaktadır.
Müzenin, panoramik resim ile ilgili çalışmalarına 2005 yılında başlanmış, 2008 yılında tamamlanmıştır. Bu çalışma 8 sanatçı tarafından yapılmıştır. Resimde 10.000 figür çizimi vardır.
Çerçevesi ve sınırı olan bir resim, ne kadar derinlik ve üç boyut duygusu uyandırırsa uyandırsın çerçevesini ya da sınırını görebiliyorsanız, onun sizden ne kadar uzakta asılı olduğunu anlarsınız. “İSTANBUL 1453 Panoramik Müzesi”ndeki çalışmada resmin bittiği yer diye bir şey olmadığı için, resme bakan kişi optik alışkanlıklarıyla eserin gerçek boyutlarını kavrayamayacaktır. İzleyici, platforma çıktığı anda 10 saniye kadar sürecek bir şok yaşamaktadır. Bu durum, resmin gerçekliğini ve boyutlarını kavramayı sağlayacak referanslar, başlangıç ve bitiş gibi dayanak noktaları bulamamanın şaşkınlığıdır. Burası insana, kapalı bir mekâna girildiği halde, bir şekilde tekrar üç boyutlu dış mekâna çıkılmış duygusunu yaşatmaktadır.
http://www.panoramikmuze.com/
Yahya Kemal Beyatlı ve Nazım Hikmet
Yahya Kemal Beyatlı,Celile Hanım'a tutkundur,aşıktır ama onların aşkı mutlulukla sonlanmayacak bir aşktır.Yahya Kemal evlenmeye bir türlü yanaşmaz.
Celile Hanım,sevdiği adamdan aldığı son mektuptan sonra ülkesini terkedip Paris'e yerleşir.
Celile Hanım,Nazım Hikmet'in annesi,Yahya Kemal'de hocasıdır.Yahya Kemal'in, bir gün pardesüsünün cebinde eline bir kağıt takılır.Kağıtta,"Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz" yazmaktadır.Celile Hanım'ın bu mektuptan asla haberi olmaz.Ve aldığı son mektupla ülkesini terkeder.
Yahya Kemal'in meşhur şiiri sessiz gemi aslında bu aşk için yazılmış.
Sessiz Gemi
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden
Yahya Kemal hiç evlenmez.Öldüğünde evraklarının içinden iki kurmuş çiçek yaprağı olan bir zarf bulunur.Üzerinde "Bu zarfın içindeki hatıra,19 Ağustos 1930'da Sirkeci garında gece saat 10'da veda ettiğim aziz bir kadının göğsündeki çiçektendir.Koparıp verdiği bu iki yaprağı daima muhafaza edeceğim." yazmaktadır.
kaynak
Gap Notları (3)
Asur Mahkemesi
Asur mahkemesinde haklı taraf bulunamadıysa her iki taraf sala bindirilip Fırat nehrine atılırmış.Hangi taraf haklıysa Fırat onu sağ bırakırmış.
Fırat haklıyı buluyor muydu acaba ?
Asur mahkemesinde haklı taraf bulunamadıysa her iki taraf sala bindirilip Fırat nehrine atılırmış.Hangi taraf haklıysa Fırat onu sağ bırakırmış.
Fırat haklıyı buluyor muydu acaba ?
Gap notları (2)
Antalya ismi Kral Attalos'tan geliyormuş.
Yaygın bir inanışa göre bundan 2 bin yıl kadar önce Bergama Kralı II. Attalos en gözde akıncılarını; “Gidin, bana bu yeryüzü üzerinde öyle bir yer bulun ki, bütün kralların, bütün hükümdarların gözü kalsın. Öyle bir yer bulun ki, hiç kimse gözünü oradan ayıramasın. Gidin bana yeryüzünün cennetini bulun.” diye göndermiş. Akıncılar, bu emirle işin zorluğunu, bir anlamda olmazlığını bile bile yola koyulmuşlar, diyar diyar dolaşmışlar. Haftalarca ve aylarca gezdikleri halde, krallarının istediği gibi bir yere bir türlü rastlayamamışlar.
Ta ki, bir gün Çubuk Beli diye anılan yolu aşıp da, yeryüzü cennetinin kapıları, çamların arasından Akdeniz’in büyülü bir akşamına açılıncaya dek!
Tepeleri karla kaplı Beydağları, el değmemiş ormanlarının yeşilliği, batan güneşin tutuşturduğu gümüş kıyılar ve denizin o çividi mavisi, soluklarını kesmiş Bergamalı akıncıların. Toroslardan aşağılara indikçe, dünya cenneti bir ovanın rengarenk bereketiyle sarmalanmışlar. En sonunda bugünkü Antalya kentinin bulunduğu yere geldiklerinde karşılarına çıkan eşsiz doğal güzellik karşısında cenneti nihayet bulduklarını düşünmüşler.
Dörtnala kalkıp Bergama’ya dönen akıncılar kralın huzuruna varıp “Emriniz üzere cenneti bulduk!” demişler. Kral Attalos akıncılarının “Cennet” dedikleri yeri bir de kendi gözleriyle görmek istemiş. Akıncılar yine öne düşmüşler, Kral Attalos arkalarından onları izlemiş. Bugünkü Antalya’nın bulunduğu yere vardıklarında Kral Attalos da cennete geldiğini kabul etmiş ve burada derhal büyük bir kent kurulmasını emretmiş.
Bu doğal güzellikler içinde Bergamalılar kısa zamanda görkemli bir kent kurmuşlar ve bu kente, Kral Attalos’un adına atfen“Attaleia” adını vermişler. Sonraları bu ad sırası ile “Stelai”, “Satalya”, “Adalya” ve “Antalya” olarak değişmiş
Kaynak; http://www.forumgercek.com/showthread.php?t=64366
Gap notları (1)
Cami kelimesi, cem (toplanmak) kelimesinden geliyormuş.Bir de 4 büyük meleğin isminin baş harfleri de camiyi oluşturuyormuş.
Cebrail
Azrail
Mikail
İsrafil
Cami ve mescitlerde dini bayram ve cuma günlerinde, imamın çıkıp hutbe okuduğu merdivenli yüksek kürsü minberdir.Minberin üst basamağına çıkılmazmış.Minbere çıkan imamlar (hatibler) Peygamber efendimize ve Halifelere hürmeten yukarıdan üçüncü kademenin üstüne çıkmayarak daha aşağı otururlar
Cebrail
Azrail
Mikail
İsrafil
Cami ve mescitlerde dini bayram ve cuma günlerinde, imamın çıkıp hutbe okuduğu merdivenli yüksek kürsü minberdir.Minberin üst basamağına çıkılmazmış.Minbere çıkan imamlar (hatibler) Peygamber efendimize ve Halifelere hürmeten yukarıdan üçüncü kademenin üstüne çıkmayarak daha aşağı otururlar
Güneydoğu Turu
Güzel ülkemizin,tarih kokan,eski medeniyetlerin,dinlerin merkezi olan güneydoğu illerini gezmeye çıktım da geldim bile.Adana,Antakya,Gaziantep,Şanlıurfa,Diyarbakır,Kayseri,Malatya,Mardin,Elazığ,Adıyaman,
Kahramanmaraş,Nevşehir.Görüldüğü üzere bir çok yere uğradık,evet bazılarının güneydoğuyla hiç ilgisi yok ama tur oralarada götürdü.Bu sebeple oraları da görmüş olduk.
Heryer birbirinden güzeldi,bu tür gezileri sevenler için tavsiye ederim.Benim vurulduğum ve tekrar görmek istediğim yerler ; Mardin,Halfeti,Hasankeyf ve Antakya.
Mardin için "gecesi gerdanlık,gündüzü seyranlık" demişler,ne de iyi etmişler.Mardin'i gecenin ışıklarında,yıldızların altında izlemek var.Taş binalar,camiler ışığında etkisiyle muhteşem gözüküyorlar.
Halfeti ve Hasankeyf aynı kaderi paylaşan kader arkadaşları.İkisininde manzarasını, yüreğiniz burkularak ama doyamayarak izliyorsunuz.Halfeti'de tekne turu yaptık,enfes manzarası var.Hasankeyf'te gün batımını yakaladık.Tuz gölü,Nemrut Dağı ve Hasankeyf ,üçünde de güneşin batışını izleme lüksüne sahip oldum.Hepsinde ayrı güzel.Daha bilmediğim,görmediğim ne enfes gün batımları vardır.Ama gördüklerim de en iyilerdendi,buna eminim.